Düşler Kültür Sanat En son İçerikler

ozumece
  • 2
  • 2
Hayalperest

Mental Normlar ve Toplumsal Fonksiyonlar Hakkında

  • 2
  • 2

Bir insan, ne zaman “bir” insandan fazlasıdır? Bir insan, diğer bir insanın ondan bir beklentisi olduğu ve bu beklentinin karşılanmasına bağlı olarak kendi halinin değişmesi söz konusu olan durumların hepsinde bir insandan fazlasıdır. Bu durumların yaygınlığı, insanın yargılama yetisinin fazlaca kullanımına yol açmıştır. Bu konuda normal derecede sağlıklı ve normal derecede sağlıksız unsurların katkıda bulunduğu bir yetiştirme biçimi sonucunda ortaya çıkan insanın düşüneceği yegane şey kendisi ve kendi çevresindeki normlardır. Kendisi ve ona benzeyenler dışındaki insanların kabullerini kendisininki kadar haklı ve etkin görmekte zorlanır. Dolayısıyla bir hareketin etik temelini değerlendirirken kullanabileceği sınırlı anlayış ve kabul vardır: kendisininkiler. Ancak sınırlı sayıda insan bu çerçevenin dışına çıkıp kendisi dışındaki insanların sahip olabileceği değerlendirme ve akıl yürütme mekanizmalarının geçerliliğine saygı duyabilir. En azından bu saygının samimi olması nadir görülür bir şeydir. Bu yüzden toplumumuzda ve dünyadaki diğer toplumlarda küçük sayıda insan arasında yaşanan anlaşmazlıklar çözüme ulaşmakta gecikmektedir. Bireysel yaşamının devamlılığını sürdürmekte zorlanan bir insanı toplumundaki rolleri yerine getirememekle ne kadar suçlayabiliriz? Öncelikle ele aldığımız durumun bu duruma ve sonuçlarına muhatap olan her insan tarafından net bir şekilde anlaşılıyor ve içtenlikle kabul ediliyor olması gerekir. Daha spesifik konuşmak gerekirse, yaşamını sürdürmekte herhangi bir öz kaynaklı engelle karşılaşmayan bireyin kendisinden farklı şartlara sahip birinin bu çeşit engellere sahip olabileceğini kabul etmesi gerekir. Teorik ve yüzeysel olarak kabul edilmesi ise yeterli değildir. Toplumsal yaşamda bir anlamı olması için bu kabulün bireyin her değerlendirmesinde eşit derecede zihninde yer kaplayacak bir ön unsur olması gereklidir. Çok açıkçası; bir bireyin diğer bireyi anladığını ve her durumda yanında olduğunu söylemesi, onun davranışlarını yargılamadan önce tüm hayat koşullarını değerlendirmesi anlamına gelmez. Bu değerlendirmenin ise ne kadar yaygın ve normal olduğu tartışılır. Zira bir insanın kendisine ve değer yargılarına minimum miktarda güvenmesi ve koşulsuz haklılığına inanması onun varlığının ön koşuludur. Bu ön koşula gerek duymayan az sayıda insan kendisinin ve diğerlerinin eşit derecede haklı ve doğru olma olasılığı olduğuna inanabilir ve karşılaştığı olayları bu çerçevede değerlendirebilir. Suçlayanlar kimlerdir ve bu yetkiyi kimlerden alırlar? Topluluğun ve yaygın düşüncenin gücü bu yetkiyi suçlayanlara vermekte ve suçlamanın kendisinde nasıl hak sahibidir? Toplumun normal dağılımın ortasında yer alan kısmı benzer derecede ideal ve ideal olmayan koşulların dengesinde büyütüldükleri için benzer değişkenliğe sahip olan sosyal normlara sahiplerdir. Birbirleriyle yaşadıkları çatışmaların normal kabul edilip çabucak çözüme kavuşması bu yüzdendir. Ancak normal dağılımın aşırı uçlarında yer alan koşullarda yetişmiş bireyler şu an hapiste, akıl hastanelerinde veya toplumdan dışlanmış durumda yaşamlarını sürdürmektedirler. Dağılımın ortasına yakın olan az bir kısmı ise topluma karışmış biçimdedir. Bu bireyler benzer sosyal normlara sahip olan ortalama bireylerle çatışma yaşamaya fazlasıyla yatkınlardır ve yaşadıkları çatışmalar kolay kolay çözüme ve barışa ulaşmazlar. Bu çeşit çatışmalar sonu azınlıkta olan bireylerin diğer ekstremler için uygun görülen yaşam tarzlarına kavuşmasıyla sonlanır. Birey eğer çok nadir bir noktada yer alıyor ise hem bu çatışmalara günlük olarak maruz kalma hem de toplumdaki rolünü koruyabilme fırsatına erişebilmektedir. Fakat bu iki sınıfta yer alan insanlar için de ne kadar sağlıklıdır?

Bir cevap eklemek için giriş yapmanız gerekir.