Ne pahasına olursa olsun; üretimden çok tüketmeye, sömürmeye ve kar elde etmeye odaklı kapitalizmin, günümüzde popüler bir araç olarak benimsediği kadınlara bir çirkinlik borcu var.
Kapitalizmin temel hedefinin yanı sıra; son dönemde, özellikle kadınların üzerinden kar elde etme amaçlı kapitalizm politikasına bakınca her birey kendi gündelik hayatından bir parça bulabilir. İşi daha da somutlaştıralım; Dove isimli kozmetik markanın 2004 yılında yaptığı ankete göre, dünya genelindeki kadınların yaklaşık %31’i kendilerini “doğal”, %29’u “ortalama”, %9’u “çekici”, %8’i “feminen”, %7’si “iyi görünümlü/tatlı” ve sadece %2’si “güzel” olarak tanımlamıştır. Kadınların kendilerini ‘’güzel’’ olarak tanımlamamaları için attığı binbir takladır kapitalizm. Şayet kadınlar kendilerini rahatça “güzel” olarak tanımlayabilseydi veyahut “kadınlık” ve “güzellik” birbirinden ayrılamaz paralel iki parça haline getirilmeseydi, kadınlara doğumlarından itibaren sistematik bir özgüven eksikliği işlenmeseydi; binbir alandan onca ürün, hizmet kim tarafından satın alınacaktı?
Kapitalizm bir çukur kazdı, o çukura her birimizi teker teker ittikten sonra çukurdan çıkmamız için uzattığı halatın karşılığını her gün bizden paramızla, benliğimizle ve sağlığımızla alıyor.
Kapitalizmin, tabiri caizse “zorbalayarak” yarattığı güzellik standartlarının ve özgüvensizliklerin arasında sıkışıp kalan kadınlar, artık hem kurban hem zanlı haline geldiler. Zira yine aynı markanın bu kez 2024 yılında yaptığı araştırmaya göre; genç kadınların %45’i, her şeyin ulaşılabilir olduğu günümüzde, güzel olmamak için herhangi bir “mazeret” olmadığına inanıyor. Bu demektir ki günümüz güzellik standartlarına uyum sağlamamak, toplumun bir bölümünün nezdinde ihmalkarlıktan başka bir şey değil, dolayısıyla yargılanmaya açık. Evet, kapitalizm kendi zorbalarını da yarattı ve bundan olsa gerek ki, diğer kadınlar tarafından dış görünüşlerinin yargılandığını hisseden %62 oranında kadın da araştırmaya konu olmuş durumda.
Kapitalizmin özgüvensizleştirme ve pazarlama politikasının başrol oyuncularından biri olan medya (güncel olarak özellikle sosyal medya) birçok insan tarafından ne kadar zehirli olduğu bilinen, buna rağmen vazgeçilemeyen ve toplum tarafından artık bir “araç” olmaktan uzaklaşıp iş, ilgi, propaganda sahasına dönüşmüş koca bir kaos ortamı. Kapitalizm de bilindiği üzere, kaos ortamlarını oluşturmayı, domine etmeyi, üzerlerinden kar elde etmeyi bir hayli iyi becerir. Medyayı takip ederken, gerçekten medyayı mı takip ediyoruz, yoksa biçare biçimde serap peşinde mi koşuyoruz? Bahsi geçen serap; araştırmadaki kadınların yaklaşık %74’ü tarafından onaylanan “Medya ve reklamcılık sektörü, çoğu kadının asla ulaşamayacağı bir güzellik standardı belirliyor.” ve yaklaşık %71’i tarafından onaylanan “Gerçek hayattaki kadınların çok azı reklamlardaki, filmlerdeki, televizyondaki, sosyal medyadaki kadınlar gibi gözüküyor.” cümlelerinden başka bir şey değildir.
Görünen o ki; düşülen çukurun farkındayız; kimin ittiğini de biliyoruz, nasıl itildiğimizi de. Ama o çukurdan çıkarken uzatılan halatın karşılığını vermekten bir türlü vazgeçemiyoruz, hayatımız pahasına olsa bile. Görünümlerinden memnun olmayan kadınların %51’i, “ideal” görünümleri ve vücut ölçüleri karşılığında hayatlarından 1 yıl veya daha fazlasını feda etme konusunda mutabık. Gerçekliğin tamamen dışında kalan standartlar; toplumun gözü önünde özgün yanlarımız öğütülüp sindirilerek, yok edilerek insan hayatının önüne konuldu.
Kapitalizmin kadınlara çirkinlik ve özgür birer benlik borcu var.
Bahsi geçen araştırmalara ulaşmak için:
https://www.clubofamsterdam.com/contentarticles/52%20Beauty/dove_white_paper_final.pdf