Düşler Kültür Sanat En son İçerikler

SuhemByzz
  • 2
  • 2
Düş Yoldaşı

Almanya-Willkommen in Deutschland (Almanya’ya Hoş Geldiniz)

  • 2
  • 2

“Almanya-Willkommen in Deutschland (Almanya’ya Hoş Geldiniz)” filmi aslında birçok yönden vurgulanmak istenen ya da verilmek istenen mesajları tam anlamıyla seyirciye yansıtıyor. Bu mesajlar muzip bir yaklaşımla izleyiciye sunulmuş olsa da alt okumalarla gerçeği yakalamamızı sağlamaktadır. Film birçok açıdan başarılı bir filmdir. Bunun sebebi belki de yönetmenin de bir gurbetçi olmasıdır.

Filme değinecek olursak, ekmek parası kazanmak, çocuklarına düzgün bir hayat yaşatabilmek için Almanya’ya giden fakat kuşak çatışmaları yaşamaya başlayan, iki kültür arasında sıkışıp kalan bir ailenin hikayesini ve Hüseyin Yılmaz’ın 50 yıllık yaşamını tam anlamıyla hissetmemizi sağlıyor. Filmde ailenin Almanya’ya geldiklerindeki replik dikkat çekmekte. “Her şeyin farklı olduğu ülke, özellikle de konuşulan dilin…” Aslında burada anlatılmak isteneni kendi yorumumla dile getirecek olursam, kültürlerarası bir iletişim bozukluğu yaşayacak olmaları, farklı kültürleri içerisinde benimsememiş olan bu kuralcı ülkede savrulacak olmaları diyebilirim. Mesela Hüseyin Yılmaz’ın eşi Fatma’nın, Almanca bilmediği için ekmek dahi almakta zorlanması, çocukları Veli ve Muhammet’in dili bilmeden okula başlaması gibi daha birçok göçün doğurduğu sosyokültürel sonuçların etkilerini görmek mümkün.

Hüseyin Yılmaz ve ailesinin, Almanya gibi farklı kültürleri içerisinde benimsememiş bir ülkede insan kalabalığı içerisinde savrulduklarını görüyoruz. Ailenin kimlik bunalımı yaşadığı bu ülkede daha sonraları tamamen o kültürü kopyaladıklarını, çocukların da Türkçe konuşmamaları gibi öz benliklerinden vazgeçtiklerini söyleyebilmek mümkün.

Filmde; 40 yıl sonrasını, yani ikinci kuşak aileyi izlediğimizde, kaybetmeyeceğimizi düşündüğümüz değerleri nasıl da kolay kaybedebileceğimizi, muzip bir yaklaşımla izleyiciye gösteriyor. Mesela memleketini bırakmak istemeyen Fatma ve arkadaşlarını bırakmak istemeyen çocukların tamamen benliklerinden sıyrılmış ve Alman kültürünü, yaşayış tarzını benimsemiş olduklarını gözlemleyebiliriz.

Hüseyin Yılmaz’ın tüm bunların yanı sıra torunu Cenk’e, Almanya’ya nasıl ve neden geldiklerini muzip ve fanteziyle süslediği uzun bir hikaye anlattığını görüyoruz. Cenk tüm bu hikayelerin ardından ailesine sürekli “Biz şimdi neyiz? Türk müyüz? Alman mıyız?” tarzı sorular yöneltmektedir. Aslında burada küçük bir çocuğun kimlik bunalımı yaşadığını söyleyebiliriz.

Filmin sonlarına doğru yaklaştığımızda Hüseyin Yılmaz, köyünden toprak alır ve bir gün ailecek yemek yerken herkesin onunla birlikte Türkiye’ye dönmelerini ister. Fakat aileden hiç kimse Türkiye’ye dönmek istememektedir. Hüseyin Yılmaz’ın bu isteğinden tek memnun olan kişi torunu Cenk’tir. Çünkü değişmişlerdir. Kültür olarak, yaşam tarzı olarak, dil ve en önemlisi de düşünce olarak değişmişlerdir. Fakat sonunda ikna olurlar ve Türkiye’ye gitmek üzere yola çıkarlar. Uçakla gittikleri Türkiye’de, yollarına araçla devam edecek olan aile, Hüseyin Yılmaz’ın yolda kalp krizi geçirip vefat etmesi sonucu tamamen bocalar. Bu ani ölümün ardından Türkiye’de olmak istemeyen koca bir aile kalmıştır.

Film, Max Frisch’in şu cümlesi ile bitmektedir.

“Wir riefen Arbeitskrafte, es kamen Merschen”- “Biz iş gücü çağırdık, gelen ise insanlardı.”

Son olarak biz ve öteki kavramını filmi baz alarak düşünürsek, Hüseyin ve ailesinin Almanlarla yaşadığı kültürel farklılıklar bariz bir şekilde gözler önüne seriliyor. Belirli normlar çerçevesinde filmi incelersek ailenin davranışlarının nasıl değiştiğini topluma nasıl ayak uydurduğunu gözlemliyoruz. Aslında bu filmi izledikten sonra insanların kendilerine neden diye sormalarını gerektiğini düşünüyorum. Neden toplumları öteki kavramıyla ayırmak yerine insanların farklılıklarını bir zenginlik kaynağı olarak görmüyoruz? Neden insanların değerlerine önem vermiyoruz? Ve neden birlikte yaşamak için çabalamıyoruz? Bu nedenler uzayıp gidebilir aslında, sadece düşüncem farklı kültürlerin de saygıya ihtiyacı olduğu, yozlaşmış bir toplum yerine birbirimize değer vermemiz gerektiği. Kalıpları olan bu toplumda uzun süredir, zengin bir kültürü yaşadığımı söyleyebilirim…

Bir cevap eklemek için giriş yapmanız gerekir.